Meclis Açılışı, Umut ve Gerçekler
Yeni bir yasama yılına girdik.
Geçen yılın 1 Ekim’ini hatırlayın… Devlet Bahçeli, kürsüde “barış” ve “umut” mesajları veriyordu. O günlerde çoğu insan, “Herhalde yeni bir sayfa açılıyor” diye düşünmüştü. Öyle ki koca bir yılı, bu umut kırıntısına sarılarak geçirdik.
Aradan bir yıl geçti. 2025’in 1 Ekim’inde bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan çıktı Meclis kürsüsüne. O da pozitif mesajlar verdi, DEM Partililerle gayet samimi sohbetler etti, gülüştüler, hal hatır sordular. Birkaç fotoğraf, birkaç tebessüm…
Güzel.
Ama soruyorum: Fotoğraflar güzel de, hayat güzel mi?
Ekim 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı tutukluydu. Bugün onlarca belediye başkanı tutuklu. Çoğu hâlâ mahkeme yüzü görmedi. Hangi suçtan, hangi delille içeride olduklarını kendileri de bilmiyor. Ayşe Barım örneğinde olduğu gibi, gün sayıyorlar.
Kürt meselesi?
Yargılamalar?
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ hâlâ içeride. Arkadaşları hapisteyken Erdoğan’la samimi muhabbet eden DEM’li vekiller, belli ki hücrelerin kapısını duyamıyor. Erdoğan ise, içeridekilerden tek kelime etmiyor.
Elbette devletin bir aklı vardır, bir planı vardır, kuşkusuz.
Ama benim aklımı kurcalayan başka bir şey…
Yıllardır “insan hakları”, “demokrasi”, “barış” nutukları atan Saruhan Oluç, Sezai Temelli, Meral Danış Beştaş gibi isimlerin Meclis açılışında yüzlerinde gördüğümüz coşku. O pırıl pırıl umut ışığı. O sevgi dolu tebessüm. O saygı dolu bakışlar.
Sanki içeride arkadaşları yokmuş gibi.
Sanki geçen yıl ne dedilerse bugün onlar yokmuş gibi.
Sanki mesele kendileriyle ilgili değilse, insan hakları da, demokrasi de tatil edilmiş gibi.
Siyaset, elbette çok yüzlü olma sanatıdır.
Ama bu kadarına mideler dayanmaz be kardeşim.
Bir yılda değişen ne var?
Pozitif mesajlar, alkışlar, samimi sohbetler, kadeh tokuşturur gibi tokalaşmalar…
Peki, yasalar?
Peki, adalet?
Peki, özgürlük?
Yok.
Ama umudu varmış gibi yapıyoruz.
Çünkü bu memlekette siyaset, artık en çok mış gibi yapma sanatı.