Eski AKP milletvekili Hüseyin Kocabıyık, tutuklanmasının ardından yaptığı açıklamada, “Bir insanı susturmanın yolu onu hapse atmak değildir” ifadelerini kullandı.
Kocabıyık, siyasilere yargıdaki yozlaşmayı durdurma ve halkın demokrasi ile sandık inancını zedelememe çağrısında bulundu.
Gazetemizdeki söyleşisi ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şikâyetçi olması üzerine “hakaret ve iftira” suçlamalarıyla tutuklanan Kocabıyık, cezaevinden sorularımızı yanıtladı.
– 7 Ekim’de gözaltına alınıp tutuklandınız, size yöneltilen suçlamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu durumu adalet ve hukuk açısından son derece üzücü ve can sıkıcı buluyorum. Süreci başlatan ve sürdürenler için utanılacak bir durum söz konusu.
– İddianameniz yazıldı. Hem sosyal medya paylaşımlarınız hem de gazetemize verdiğiniz söyleşideki ifadeler suçlama konusu oldu. Yorumunuz nedir?
İddianamenin kendisi savunmamı oluşturuyor. İddianamede suç olarak belirtilen ifadelerin hiçbirinde hakaret ya da iftira bulunmamaktadır. Bu durumun mahkemede de anlaşılacağını düşünüyorum.
– Hangi ifadeleriniz hakarete gerekçe olarak gösterildi?
İki sulh ceza hâkiminin önüne çıktım ve onlara, “Önünüzde benim röportajım ve tweetlerim var, bunların hangisinde hakaret var bana söyler misiniz?” diye sordum. Ancak bu genç hâkimler cevap veremediler ve “Tutukluluğunuz devam edecek” dediler. Yüzüme bakmadan, kafalarını eğip çıktılar. Bu davranışları tuhaf bulduğum kesin.
– Siyasi bir operasyon olduğu yorumlarına katılır mısınız?
Kesinlikle siyasi talimatla gerçekleştirilen bir tutuklama bu. Talimatın nereden geldiği de aşikar. Aksi takdirde, suç unsuru taşımayan bir gazete röportajı ve birkaç açık mesaj nedeniyle neden tutuklanayım ki? Savcıların benimle mi uğraşacakları düşünülüyor?
‘CEZAEVİNDEN KORKMAYIN’
– Bir gününüz nasıl geçiyor, kaldığınız yer ve koşullarınızdan söz eder misiniz, kullanamadığınız haklarınız var mı?
Günlerim oldukça güzel geçiyor. Zihinsel disiplin sahibi biri için cezaevleri harika mekanlardır. Burada güzel bir kütüphane mevcut. Bir kitap yazmaya başladım ve tahliye olmadan tamamlamayı planlıyorum. Cezaevi, iyi değerlendiren biri için bir üniversite gibidir. Türk ve dünya edebiyatında pek çok büyük eser cezaevlerinde yazılmıştır. İnsan burada güçlenir ve yenilenir. Kimseyi cezaevine özendirmek istemem ama kimse de cezaevinden korkmasın. Burada düzenli spor yapıyorum. Elbet cezaevi şartları farklı, ancak ben herhangi bir şikâyetim yok. Cezaevleri oldukça gelişmiş, sağlık hizmetleri iyi ve yemekleri de fena sayılmaz. Kaldığım L tipi bölüm iyi yönetiliyor ve infaz koruma memurları disiplinli bir şekilde çalışıyorlar. Ancak infaz koruma memurlarının zor şartlarda çalıştığını ve özlük hakları ile maaşlarının düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
– Bu süreçte sizi en çok üzen ve zorlayan ne oldu?
Oğlum, yeni ergenlik sorunlarını aşmıştı ve aramızda iyi bir baba-oğul ilişkisi gelişmişti. Birbirimizi keşfettiğimiz ve anladığımız zamanlardı. Tam bana ihtiyaç duyduğu dönemlerde ayrı kalmak beni üzüyor.
‘HERKESİN MEŞRUİYETİ TARTIŞILIR’
– Özellikle tutukluluk dönemi ve sonrası için iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Herkes şunu bilmelidir; bir insanı susturmanın yolu onu hapse atmak değildir. Türkiye’yi yönetenlerin bir an önce anayasal devlete, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye geri dönmeleri gerekiyor. Eğer daha fazla zorlamaya devam ederlerse, bazı şeyler tamiri imkânsız biçimde kırılacaktır. Özellikle siyasetçilere şunu söylemek isterim: Yargıdaki bu yozlaşmayı durdurun. Halkın demokrasi ve sandık inancını zedelemeyin. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını tutuksuz yargılayın; çünkü şunu bilmelisiniz ki, Ekrem İmamoğlu siyasi haklarından mahrum kalırsa, herkesin siyasi meşruiyeti tartışılır hale gelir. Hukuksuz tutuklamalar ve cezalandırma uygulamalarının sonlandırılması ve anayasanın 90. ile 153. maddelerinin eksiksiz bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Devlet Bahçeli’nin başlattığı “terörsüz Türkiye” açılımına herkes destek vermelidir.




