Prof. Dr. Saran, 23 yıldır devam eden siyasi iktidar döneminin sadece siyasal boyutuyla değil, aynı zamanda sosyolojik, psikolojik ve ahlaki dönüşüm süreçleri açısından da değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Saran, “Bu dönemde daha önce devlet tarafından dışlanan taşralı, mağdur ve mazlum kesimler, devlet yönetiminde ilk kez bu kadar etkin bir rol üstlendiler,” şeklinde konuştu.
Saran, bu süreçte muhafazakâr kimlikli siyasetçi ve bürokratların, geçmişte savundukları inanç ve ahlak temelli değerlerle çelişen bir yönelime girdiğini ifade etti. Gösteriş, lüks yaşam, aşırı zenginleşme ve kamu gücünün kişisel çıkarlar için kullanılması gibi tutumların yaygınlaştığını belirten Saran, bu durumu şu örneklerle açıkladı:
– Ölçüsüz servet biriktirme
– Lüks tüketim ve israfa yönelme
– Değerli gayrimenkuller ve zırhlı araçlar edinme
– Gösterişli düğünler ve sosyal medya aracılığıyla statü ifşası
– Aile servetlerinin aleni bir şekilde sergilenmesi
Saran, bu davranışların sistematik ve sürekli hale geldiğini vurgulayarak, “İktidar gücünün meşrulaştırılmasında dini değerlerin kullanılması, ahlaki denetimi ortadan kaldırdı,” dedi.
Ayrıca, Saran, bu kesimlerin geçmişte benimsedikleri sadelik, tevazu ve israf karşıtlığı gibi değerlerin zamanla içi boşaltılarak terk edildiğini aktardı. “İnanç, artık bir fren olmaktan çıkmış; gösterişli hayatı meşrulaştıran bir kılıf haline gelmiştir,” diyen Saran, bu durumu sembolik dindarlık ile ahlaki çöküş arasındaki çelişki olarak tanımladı.
Prof. Dr. Saran, muhafazakâr kesimlerin daha önce karşılaşmadığı imkânlarla birdenbire buluşmalarının “rövanşist” ve “telafi edici” bir psikoloji oluşturduğunu, bu nedenle sınırsız zenginleşme ve gösterişin meşru görüldüğünü ifade etti. “Yıllarca dışlandık, şimdi sıra bizde” anlayışının etik sınırların kolayca aşılmasına yol açtığını belirtti.
Bu dönüşümün yalnızca ideolojik bir sapma değil, aynı zamanda psikososyal ve sınıfsal kodların bir yansıması olduğunu da vurguladı. Nesiller boyunca mahrum bırakılmış bireylerin ani güç ve zenginlik karşısında denge mekanizmalarının zayıf kaldığını belirten Saran, durumu sosyolog Pierre Bourdieu’nun “Habitus” ve “Sembolik Sermaye” kavramlarıyla ilişkilendirerek, “İktidardan ve refahtan uzun süre uzak kalmış gruplar, bu imkânlara ilk kez ulaştıklarında aşırı telafi davranışları sergiliyor,” dedi.