Avrupa Kuraklıkla Boğuşuyor: Doğu’da Alarm, Batı’da Derinleşme
Avrupa genelinde kuraklık tehlikesi giderek büyüyor. Avrupa Kuraklık Gözlemevi (EDO) tarafından açıklanan son veriler, 2012-2024 ortalamasının 21 puan üzerine çıkan kuraklık oranının, ölçümlerin başladığı yıldan bu yana en yüksek seviyeye ulaştığını ortaya koydu.
Kuraklık seviyesi, Copernicus programı çerçevesinde; yağış miktarı, toprak nemi ve bitki örtüsünün durumu gibi üç temel ölçüte göre değerlendiriliyor. Bu veriler, “izleme”, “uyarı” ve “alarm” olmak üzere üç ayrı düzeyde sınıflandırılıyor.
Doğu Avrupa ve Balkanlar’da Kuraklık Alarmı
Özellikle Doğu Avrupa ve Balkanlar’da kuraklık kritik seviyelere ulaştı. Sırbistan’da toprakların %99’u su sıkıntısı yaşarken, %68’i alarm seviyesinde bulunuyor. Bu durum, ülkenin önemli tarımsal gelir kaynaklarından biri olan ahududu üretimini tehdit ediyor.
Macaristan (%63), Bulgaristan (%52) ve Romanya (%51) da alarm seviyesindeki ülkeler arasında yer alıyor.
Batı Avrupa’da Kuraklık Derinleşiyor
Kuraklık, Batı Avrupa’da da etkisini artırıyor:
- İngiltere: Sıcak geçen ilkbaharın ardından, toprakların %21’i alarm seviyesine ulaştı.
- Almanya: Alarm verilen alan oranı %9’dan %26’ya yükseldi.
- Fransa: Toprakların %19’u kuraklık alarmı veriyor. Özellikle batı bölgelerde etkili olan kuraklık, Aude’deki büyük orman yangınıyla birlikte tehlikeyi gözler önüne serdi.
Türkiye’de de Durum Ciddi
Türkiye topraklarının %76’sı kuraklıkla mücadele ederken, %18’i alarm seviyesinde. Özellikle İzmir ve çevresinde su kullanımı, turistler ve yerel halk arasında gerilimlere neden olmaya başladı.
Turizm ve Kuraklık Arasında Çatışma
Akdeniz kuşağındaki ülkeler, dünya turizminin yaklaşık %30’unu ağırlarken, iklim bilimciler bu bölgede önümüzdeki yıllarda yağışların ciddi şekilde azalacağını öngörüyor. Artan turist sayısıyla birlikte su kaynaklarına olan baskı da giderek büyüyor.
Umut Veren Bölgeler: İspanya ve Portekiz
Tüm bu olumsuz tabloya karşın, İspanya (%7) ve Portekiz (%10) şu anda kuraklıktan en az etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Uzmanlara göre bu, kısa vadeli bir avantaj olsa da, Akdeniz havzasındaki genel eğilim göz önünde bulundurulduğunda, uzun vadede sürdürülebilir çözümler geliştirmek şart.
