Sadece film sahnelerinde olmuyor dere kenarında türküler, maniler eşliğinde köy kadınlarının, pata küte tokaç sesleri ile çamaşır yıkamaları.
Çamaşır makinesiydi, çocukluğumuzun dere kenarları. Tokaçlarla, taşların üzerinde belli bir ritimle dövülürdü esvaplar. Tabi dere varsa şanslıdır o köy kadınları ve çocukları. Birde kil, kül varsa, kalıp sabun veya soda. Hatta banyo bile olurdu, çocuklar için dere kenarı. Gözüne sabun kaçan çocuklardık, analarımız kafamıza tasla vurarak bizi yıkarken. Hele birde gölde yüzmek vardı kaçak göçek. Tabi nerde mayo ya da şort, ya donla ya da donsuz girerdik suya, kurbağalama yüzerek. İnsanoğlunun doğayı taklit etmesinin en güzel örneğidir kurbağalama yüzmek. İnsanların, tarih boyunca birçok şeyi, diğer canlıları taklit ederek öğrendiklerini biliriz. Uçmak ta öyle değil midir?
Tüm canlılar için hayat kaynağıdır dereler. Dere kenarlarında yarpuz (pung) toplayan kızlar, koşup oynayan çocuklar, cıvıldaşan kuşlar, suya gelen arılar, suda yüzen ördekler, suyun bağrında beslediği balıklar hayat bulur derede. Bizi görünce viyaklamayı kesip cup diye suya atlayan kurbağanın da hakkı vardır o derede.
Piknik yapıp iki kadeh parlatan alemcilerin de mesken tuttuğu yer değil midir? dere kenarları. Nara sesleri duyduğumuz da olmuştur bu sosyal tesislerde.
Magazin haberleri de oradaydı zannımca, hatta haber ajansları da. Gelin kaynana gıybeti de. Ne dedi, ne anlattı sesleri gelirdi fısıltı halinde.
Yavukluya söylenen türkülerde orada can bulurdu, hasretlikler de oradaydı, mektuplar da orada içini sızlatırdı aşıkların, tanışıp evlenmeler de orada olurdu. Sosyalleşmenin zirvesi orasıydı desek abartmış olmayız.
Dereler, her zaman hayatımızda önemli yeri olan mekanlardı. Suyun koparıp aldığı sevdiklerinin arkasından yakılan, iç acıtan ağıtlar da orada söylenirdi, kavuşamayan aşıkların sevdasına şahitlik eden de orasıydı.
Suya söylenen türküler boşuna değildir. Çocukluğumuzun ‘’Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar’’ türküsünde:
Elbisem duvarda asılı kaldı
Çeyizim sandıkta basılı kaldı,
O yar benle küsülü kaldı
Verin benim nazlı yârimi
Diyen bu türküde, nişanlısı tarafından sevilmediğini sandığı için, kendisini Fırat’ın suyuna bırakıp boğulan genç kızın, nişanlısı ve yöre halkının, nişanlı kızın cesedini vermeyen Fırat’a yaktığı türküdeki feryadını anlatan, çocukluğumuzun radyolarında sık sık söylenen en bilindik türkü değil miydi?
Derdimi söylesem derin dereye
Doldurur dereyi düz olur gider
Irakipler, sıra dağlar arada
Korkarım yar benden yoz olur gider.
Diyen Aşık Veysel, bir sevdayı dereye anlatmaya çalışmamış mıdır?
Kim bilir, ne güzel anıları vardır bu derelerin ya da ne sırlar saklıdır bu derelerde. Keşke onları konuşturabilseydik!


Kalemine sağlık, yazdıklarının hepsi çocukluğumuzda gençliğe geçerken yaşadıklarımız. Birde bu dere yataklarına yapılan su değirmenleri var.
Aynen yaşadık hepsini
Elinize sağlık , ne güzel anlatmışsınız o güzelim dere kenarlarını. Çocukluğu dere kenarlarında geçen biri olarak, o günlerin coşkusunu yeniden yaşamış gibi oldum.
Yıne eskilerden gunumuze tasıdıgınız bır konu.özenle akıcı anlattığınız için teşekkür ederız. Elinize sağlık
Yine Muhteşem Bir Anlatım Hocam Kutluyorum Müsadenizle Paylaşıyorum
Derede yıkandın mı? Hiç.
Çok güzel bir yazı ve yorum olmuş hocam yüreğinize saglik
Çok güzel anlatılmış,betimlemeler harika,yarpuz kokusu yarpuz toplayan kızlar betimlemesi harika..Kalemine sağlık pirim yine harika bir yazı olmuş..
Yine çok güzel bir yazıyla eskiye ( yaşanmışlıklara ) götürdünüz kalemine sağlık başarılar diliyorum
Kutlarım, o günleri çok güzel yazmışsın