On Yedinci Yüzyılda yaşamış Gezginlerimizden Evliya ÇELEBİ’ye ait bir söz “Hasetül Malatya” tabiri.
Ne oldu da bundan 400 yıl evvel Malatya’ya gelen bir insan Seyahatnamesinde böyle bir kelimeye ihtiyaç duydu. Bence çok fazla araştırmaya incelemeye gerek olmayan bir tabir.
Kelime anlamı; “çekememek“, “kıskanç kimse” anlamında yer alıyor Türkçe sözlükte.

Günümüzde Malatya’da yaşarsanız veya siz bir Malatyalıysanız bunu çok çabuk idrak edebilirsiniz. Maalesef ki bir Malatyalı olarak içimi acıtan bir gerçek.
Şöyle dönüp etrafınıza ve kendinize iyice bir bakıp düşünün. Ailenizdeki kıskançlık ve istemezliği bir keşfedin bakalım. Babanız ve amcalarınız, anneniz ve teyzeleriniz mutlaka küstür ya da geçmişte mutlaka bir kırgınlık yaşamıştır. Çünkü gördüğünü yapmıştır aslında. Dedenizde aynı şekilde küsmüştü. Sebebi nedir peki ? Tamamen istemezlik ve kıskançlık. Bu böyle devam edip gidecektir. Bu yazımızı okuyan kişilerinde mutlaka en yakınıyla bir küslüğü vardır. Yoksa bile mutlaka olacaktır.
Ne kadar da üzücü aslında. Sebebine baktığımızda mutlaka dünya malı yüzündendir. Ya da bayramda çocuklara verilen harçlıkların miktarıdır. Belki dedenin biri torununa 20 TL fazla harçlık vermiştir ve kıyamet kopar. Benim çocuğumda senin torunun diye başlayan tartışma 400 metrekarelik satışı bile olmayan hisseli arazilere kadar sıçrar gider. Kardeşlerden biri ev alırsa diğeri de ev almak için çabalar. Arabasını yenilerse veya yeni araba alırsa kardeşlerden biri ne yapar eder borç harç o arabayı alır. Hayvancılıkla uğraşan ailelere bakın. Büyük abide 20 adet büyükbaş varsa diğer kardeş de o sayıya çıkmak için uğraşır didinir. Aslında iyi bir gelecek sağlamak için yapılmaz. Sadece onun varsa benim de olmalı….
Malatya’da bir kafe, restoran, mağaza vs herhangi birine girdiğinizde ilk işiniz mutlaka oranın satış durumunu gözlemleyip gelir hesabı yapmaktadır. “İçerde 20 adet masa var 18 masa dolu her masadan şu kadar hesap gelse üüüüüü paraya bak“.
İşte tüm kırılma noktası burada başlar. İş kurmak istiyorsan ilk aklına gelen hesabını yaptığın sektör olur. Aslında tecrüben yok bilgi birikimin yok. Sektöre girince bir bakarsın ki işin aslı öyle değildir.
Malatya merkezde biraz gezi dolaşın. Yeni konsept ile bir mekan açılmış olsun. Müşterisi de çok iyi. Kesinlikle birkaç ay sonra aynı konseptin benzeri açılmıştır. Dönerci iyi satış sağlarsa dönerci, kahvehane açıldıysa her yer kahvehane olur. Tarımda da bu böyle. Bir bölgeye ayçiçeği ekip bir miktar gelir edildiyse herkes onu eker. Pancardan kar geldiyse bu sefer ona yüklenirsin. Kayısı zaten öyledir. Dağ taş kayısı ağacıdır. Biri kayısı fidanı diksin her yerde kayısı fidanı yetiştirip satan insan görürsünüz.
Biraz eskiye gidelim. İnternet Kafe ve İkinci El telefoncu alım satımı yapan caddeler vardı. O caddede herkes bu işi yapardı. Çünkü hasetlik var “O kazanıyorsa; ben de kazanmalıyım“.
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum. Malatya’da hiç dört kuşak devam eden bir meslek yoktur.
Yani Büyük dededen, dedeye, oradan babaya ve oğula geçen hiçbir tane meslek erbabı göremezsiniz (varsa beni haksız çıkarın ve beni bilgilendirin). En fazla ikinci kuşakta yok olur.
Çünkü kardeşler birbirini çekemiyor ki devam etsin.
Ne yazık ki 400 yıl önce söylenen bir söz ne kadar da haklı olduğunu gösteriyor. Eminim ki bir 400 yıl daha devam edecek bu kavram. Eğer Malatya’da Malatyalı olmayan bürokratlar olmasa bizler zor ayakta dururunuz.
Hiçbir zaman bu ahlaki değerin değişmeyeceğini bilerek, inşallah düzeliriz diye ümit ediyorum.
Saygı ve Hürmetlerimle


Yıllar önce ‘Mevlit Aslanoğlu ve Evliya Çelebi’nin Malatyalısı2 başlığı altında bir yazı yazmıştım.
https://www.facebook.com/Suleymanzerol