Aşiretler kan bağı ile birbirine bağlı olduğu gibi, farklı nedenlerden katılmalarla da olur. Bu konuda çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi de Hollandalı antropolog Martin Van Brensın’ın araştırmasıdır.
Hollandalı antropolog Martin Van Bruinessen “Ağa, Şeyh ve Devlet”adlı kitabında Kürt toplum yapısındaki aşiret örgütlenmesini “sabit, değişmez bir yapı değil; şartlara göre genişleyip daralan, esnek bir toplumsal ağ” olarak tanımlar. Bruinessen’e göre, aşiretleri ayakta tutan unsurlar yalnızca kan bağı değildir; çoğu zaman siyasi zorunluluklar, güvenlik arayışı, ekonomik ihtiyaçlar ve karşılıklı dayanışma, akrabalık ilişkileri kadar belirleyici rol oynar. Bu nedenle bir aşiretin kapsadığı topluluklar zaman içinde büyüyebilir, küçülebilir veya büsbütün yeni aileleri bünyesine alabilir.
Bruinessen’in bu bilimsel çerçevesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun en büyük topluluklarından biri olan Drejan Aşiretini anlamak için önemli bir başlangıç noktasıdır. Çünkü Drejan, tam da bu sosyolojik esnekliğin sahadaki karşılığı gibidir. Yüzyıllar içinde yalnızca kan bağıyla bağlı aileleri değil; barınma, güvenlik ve yaşam alanı arayan, kimi zaman farklı inanç ve kökenlerden gelen küçük toplulukları da çatısı altında toplamıştır.
Bu ailelerin en bilinen örnekleri, Yazıhan’ın beş kilometre kuzeybatısındaki Hamidiye Mahallesinde yaşayan, kendilerini “Kureyşan” diye tanımlayan topluluklardır. Drejan’ı oluşturan topluluklar ile aynı meraları, aynı geçim kaynaklarını, aynı toplumsal ritmi paylaşan bu aileler, “aşiret kan bağıyla sınırlı değildir” görüşünün sahadaki en canlı örneklerinden biri sayılır. Benzer bir durum da Yazıhan’a çok yakın olan Kuruçay hattında yaşayan “Sımolar Ailesi” için de geçerlidir.
Yaşlıların anlatımına göre yüzyılın başlarında Adıyaman yöresinden bölgeye gelerek yerleşmiş İsmail (Sımo) zamanla Drejanlardan kız alarak burada yaşamaya başlamıştır. İsmail ve ailesi (Sımolar), Drejanlılarla ortak gelenek ve görenekleri paylaşarak, komşuluk ve dayanışmayı güçlendirip, aşiretin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Canlı tanıkların deyimiyle, “Sımolar geldi, birkaç kuşak sonra Drejan gibi oldu; Drejan’dan farkı kalmadı.”
İşte hazırladığımız bu özel haber hem akademik bir perspektifle hem de bölgenin hafızasını taşıyan tanıkların diliyle, Drejan Aşireti’nin kapılarını nasıl açtığını, kimleri nasıl bağrına bastığını, “akrabalığın yalnızca kandan ibaret olmadığını” gösteren örnekleri ekranlara taşıyor.
Sımolar, Semsürden gelip1948 yılına kadar yaz–kış Yama Dağları’nda “Sımoların evleri” olarak bilinen yerde yaşamışlardır. 1948 yılından sonra şimdi yaşadıkları köye yerleşmiş olup bu köyü kışlık barınma yeri olarak kullanıp yaz aylarında yine Yama Dağları’na yaylaya gidip hayvancılık yapmaya devam etmişlerdir.
Sımolar, Yazıhan’a 3 km uzaklıkta, Kuruçay Deresi’nin öte yanında engebeli bir araziye kurulmuş küçük bir mezradır. Bağlı olduğu köy, birkaç mezradan oluşan ve yine Kuruçay Deresi’nin kıyısına kurulu Gövük Köyü’dür.
Sımo nun ailesi, üç oğlu olan Bayram (Bayro), Yakup (Xıvo) ve Mehmet’ten oluşur. Bayro’nun kızları gelin olup başka yerlere gitmiştir. Xıvo’nun torunları Yıldırım soyadlı olanlardır. Mehmet’in torunları ise Toraman soyadlı olanlardır.
Köy en kalabalık olduğu zaman 20–25 hane iken şimdi 12 haneye düşmüştür. Sımolar şimdi toplamda 90 hane civarında, 300–350 kişilik nüfusa sahip olup özellikle Malatya, Yazıhan ve İstanbul’da yaşamaktadırlar.
Son yıllara kadar içme ve sulama suyu olmayan köy, su konusunda büyük sıkıntı çekmiş ve bu ihtiyacını kuyudan su çıkararak gidermiştir. Şimdi ise köy yeşile boyanmış haldedir. Hayvancılığı terk etmiş, geçim kaynağı olarak kayısıcılık yapmaktadırlar. Köy, Kuruçay Deresi’ne sıkıştığından köylülerin arazileri çok değildir. Geçmiş zamanda parayla satın alarak oluşturdukları yurtluk, üç kardeş için yeterliyken zamanla nüfus arttıkça Malatya’ya ve Yazıhan merkeze göçler olmuştur.
Gelişen kuşak, giderek zorlaşan hayvancılıktan kopmuş ama yeterli arazi olmadığı için, köydeki uğraşlar dışında inşaat işçiliği, demiryolu işçiliği gibi kol gücüne dayalı işler ile hayatlarını devam ettirebilmişlerdir.
Artık kendilerine “Drejanlı” diyen Sımolar, köken olarak Semsür (Adıyaman)’dan gelen İsmail adlı dedelerinin soyundan geldiklerini belirtmektedirler. Drejan Aşiretinin bir parçası haline dönüşen Sımolar; yapılan evlilikler, gelenek–görenekler, kirvelik ve iyi komşuluk ilişkileri ile bu aidiyeti devam ettirmektedirler. Görüldüğü gibi Drejan yaşam biçimini özümseyen Sımoların ağıtları da benzer şekildedir. Askerde ölen genç birinin üstüne söylenen Dotmom türküsü bunun en güzel örneğidir.
Yazıhan merkezi ile aralarında geçen Kuruçay Deresi, özellikle bahar aylarında yaya olarak geçmeye elverişli değildir. Köprü olmadığından hayvan sırtında geçmek mümkün oluyordu. Okul için Yazıhan merkezine gitmek zorunda olan öğrenciler, dere kenarında binek hayvanlarının üzerine alınır, dere geçildikten sonra bırakılırmış. Akşam okul dönüşünde yine dere kenarında kendilerini bekleyen hayvanlarla evlerine dönen çocukları, bahar aylarında sık sık sürprizler bekliyormuş. Dere aşırı yükseldiğinde hayvanlarla da geçme şansı olmadığından suyun öte yanında kalan öğrenciler, Yazıhan merkeze dönerek akrabalarının evlerinde geceyi geçirirlermiş. Bu zorlu uğraş nedeniyle köyde okuma yazma oranı oldukça düşüktür. Tek sınıflı ilkokul dışında okul olmamıştır. Sımolar mezrasında cami olmadığından ibadetlerini de evlerde ya da Cuma ve bayram namazlarında Yazıhan merkezine gelerek bu ibadetlerini yerine getiriyorlar,
Aile içi ilişkileri, sosyal yaşam kültürü, adet ve gelenekler tipik bu bölgedeki diğer ailelerle büyük bir benzerlik göstermektedir. Sımolarda da köy içinde şakalaşmalar, lakap takmalar gibi oldukça keyifli diyaloglar oluşturmak, diğer yöre halkı gibi akşamları evlerde cemaat kurup hikayeler anlatmak bir gelenekti.
Son yıllarda Malatya ve Yazıhan merkezlere taşınan ailelerin sayısı fazladır. Ancak köy kökenini bırakmadan, şehir hayatını sürdüren Sımolar, büyük depremden sonra köye daha fazla yönelmişlerdir. Yani Sımoların doğdukları toprak ile bağları capcanlı sürmektedir. Köyde kış aylarında 12 aile yaşamakta iken yaz aylarında bu sayı daha da çoğalıyor. Bir nevi yazlık gibi de kullanılıyor.


Merhaba Murat, iyi anlamış ve doğru tahlil etmişsin bu araştırmayı. Zaten bu çalışmaları ve yaptığımız Tv programlarını kültürel bir hafıza oluşturmak, bunu gelecek nesiller için kayıt altına almak amacıyla yapıyoruz. ilginiz için teşekkür ediyorum.
Halit Hocam, Tarih/sosyoloji literatürüne eklediğiniz bu değerli çalışmanızdan dolayı tebrik ediyor; başarılar diliyorum.
Çok aydınlatıcı hem akademik hem de anlaşılır bir makale olmuş.. Yaşadığımız kültürel mozağini anlamada büyük katkı sağlayacak arşivlik bir yazı.. Devamını bekliyoruz, Ellerine sağlık Halit amca..